“Yanlış zarf” skandalından bağımsız olarak, Moonlight’ın La La Land karşısında elde ettiği sürpriz zafer hakkında bir-iki cümle yazmak istedim.
Tören öncesindeki bir ay içinde, yarışı önde götüren filme yoğun biçimde yüklenilmesi adettendir. Nitekim bu sene de, La La Land etrafında “ya, iyi film ama, o kadar da iyi değil,” ile “tüm zamanların en kötü filmi, bunu seven faşisttir!” arasında gidip gelen beyhude tartışmalar döndü.
Açıkçası filmin kendisi bu tür sataşmalara karşı çok ama çok savunmasızdı: En büyük mesajı “hayallerinizin peşinden koşun” olan bir “müzikal drama”dan bahsediyoruz… “Klasik sinemaya saygı duruşu” niteliği taşıyan bir estetik kaygıdan bahsediyoruz… Savaştan kaçan ailelerin günlerce havaalanlarında alıkonulduğu, basın özgürlüğünün tehdit edildiği, LGBT bireylerin temel yaşam haklarının sorgulanır hale geldiği 2017 dünyasında, aradığımız ilacın “sanatçılar ve hayalperestler” olduğunu savunan naif bir senaryodan bahsediyoruz…
Moonlight’ın yıkıcı gerçekliğiyle karşı karşıya getirilince, çok açık bir hedef haline geldi La La Land. Lisede sanata ilgi duyduğu için sınıf arkadaşları tarafından “artiz mi olacan hehehe” diye dalga geçilen hassas ve savunmasız çocuğa dönüştü!
Bu saldırgan atmosfer öyle bir noktaya ulaştı ki, tören gecesinde La La Land’in alamadığı her ödül için “ohhhh canıma deysin alamadı işte!!!” ayarında tepkiler veren yerli ve yabancı izleyicilerle doldu taştı Twitter…
Sanırım demek istediğim şey şu: Saydıklarımın hiçbiri La La Land’in En İyi Film başarısızlığına bahane değil. Ve Moonlight, son 10-15 yılda En İyi Film ödülünü kazanan tüm filmler arasında açık ara en iyisi. İlk yorumumda da yazdığım gibi, sırtlandığı evrensel mesajı çok doğal taşıyan, çok çok iyi bir film.
Ancak birinden birini seçmek zorunda mıyız cidden? HAYIR. Yüzlerce kez hayır.
Lütfen bu filmlerden birini sevmeniz diğerine sevmenize engel olmasın. Lütfen birinin başarısı, diğerinin başarısızlığı anlamına gelmesin.
Çünkü her şeyin politize edildiği, azıcık farklı tüm fikirlerin tamamen zıt kutuplara çekildiği bu sıkıcı dünyada La La Land gibi filmlere de ihtiyacımız var.
Dünyayı Moonlight’ın dün gece ektiği tohumlar kurtaracak belki; ancak o dünyayı yaşanır kılan, La La Land’in bahsettiği “hayal kuran aptallar” olacak.