SİNEMA: LION

lion

İtiraf: İzledikten sonra ellerinizi ovuşturarak “uuu, Oscar sezonu şimdi açıldı işte!” dediğimiz filmleri seviyorum ben. Sevmesem de seviyorum. Ne kadar eski moda, ne kadar duygusal açıdan manipülatif, ne kadar sahte olurlarsa olsunlar, sebep oldukları muhabbeti seviyorum.

Bridge of Spies’dan The Imitation Game’e, The Help’ten The Theory of Everything’e, her yıl Oscar listelerinde bir şekilde kendine yer bulan bu “zararsız” filmler, yediden yetmişe herkese hitap ederler ve illa sosyal bir mesaj içerirler; finalde ağlatmayı hedeflerler ve genellikle başroldeki “yıldız oyuncu”nun performansıyla hatırlanırlar. Bakın bu illa kötüdür demiyorum. Nitekim adını verdiğim filmleri de farklı miktarlarda takdir ediyorum aslında.

Bu yıl bu kontenjana talip filmimiz belli oldu: “Gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır” etiketini gereksiz bir gururla taşıyan Lion.

Ve gerçekten, her şey tam da beklediğiniz gibi: Kötü değil. Çok iyi de değil. Ağlattı. Daha ne istiyorum ki?!

Bir dizi talihsiz kararın sonucunda Hindistan’daki küçük köyünün yolunu kaybeden ve evine geri dönemeyen beş yaşındaki Saroo’nun hikâyesini anlatıyor Lion. Ancak benzer kaderi paylaşıp evsiz kalan binlerce kayıp (ve daha şanssız) çocuğun aksine, Saroo’nun önünde bambaşka bir yol çiziliyor: Avusturalyalı bir aile tarafından evlat ediniliyor ve geçmişini çok az hatırlayan Avusturalyalı bir gence dönüşüyor.

Lion yapısal olarak enteresan bir film. Filmin çok iyi olan – gerçekten iyi olan – ilk yarısında, beş yaşındaki minik Saroo’yu ve bilmediği topraklarda hayatta kalma mücadelesini izliyoruz yalnızca. Bu beklenmedik giriş, küçük bir çocuğun ailesine olan bağlılığı, farklı yaşam koşullarına adapte olabilme yeteneği, korkularıyla yüzleşmeyi öğrenmesi, hatta ve hatta Hindistan’daki bölgesel gerginlikler ve ülkede kabullenilen yaşam şartları gibi, çok farklı katmanlar taşıyor. Ve şaşırtıyor! Afişte adı yazan hiçbir yıldız oyuncunun (Dev Patel, Nicole Kidman, Rooney Mara) görünmediği bu ilk yarı, filmin geri kalanı için beklentiyi acayip yükseltiyor.

Ha! Tabii ki hayır! Filmin ikinci yarısı, Saroo’nun yetişkinliğini canlandıran Dev Patel’in aşırı gür saçlarını karıştırarak Google Earth’te gezinmesinden ibaret! Kafanızda şu soruları oluşturmaktan başka bir işe yaramıyor: Sadece Google Earth screenshotlarıyla kaç saat film çekilebilir? Google bu filme sponsor oldu mu? Diğer Google hizmetlerinin de filmi çekilecek mi? (Gmail sayesinde otoparkta arabasını bulan kadın? Google Translate sayesinde Endonezyalı eş bulan adam?) Rooney Mara hiçbir şey yapmadığı bu rolde oynamayı niye kabul etmiş?

Kabul, Nicole Kidman iyi; ve evet, sonunda ağlayacaksınız, mecbursunuz. Ancak filmin senaryo aşamasında yalnızca küçük Saroo değil, büyük bir potansiyel de kaybolmuş sanırım.

Şu anda olduğu “ilham verici zararsız duygusal film”den çok daha fazlası olabilirdi.

10 üzerinden 6

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s