Çoğu Harry Potter hayranının merakla beklediği Fantastic Beasts and Where to Find Them, pazarlama kampanyası sırasında bilinçli bir şekilde Harry Potter’dan ayrı bir yere konumlandırıldı. Neredeyse hiçbir reklamda, hiçbir afişte Harry Potter adı geçmedi; en fazla “J. K. Rowling’in Büyücülük Dünyası’ndan” ifadesi yer aldı. Artık bir popüler kültür ikonu haline gelmiş meşhur John Williams bestesi bile çok çok az kullanıldı. Mesaj açıktı: “Bu film yeni Harry Potter değil. Başrolünde yetişkin oyuncuların olduğu apayrı bir film. Alışsanız iyi olur!”

Açıkçası, zengin Harry Potter mirası üzerinden ucuz para kazanmayı tercih etmedikleri için Rowling’i ve Warner Bros.’u tebrik etmek lazım. Bu tercihi bilinçli olarak yaptıkları için de, Fantastic Beasts’in ilk hafta sonu gişe rakamlarına fazla şaşırmamışlardır diye düşünüyorum.

Kesinlikle kötü bir performans olmamakla beraber, Amerika’da ilk 3 günde 75 milyon dolar gişe hasılatı yapan film, diğer tüm Harry Potter başlangıçlarının gerisinde kaldı.

Bu sene Amerika’da Suicide Squad’ın 133 milyon, Deadpool’un 132 milyon, Doctor Strange’in de 85 milyon dolar seviyelerinde açıldığını göz önünde bulundurursak, Fantastic Beasts için muazzam bir talep oluşmadığını söyleyebiliriz.

Yine de, dünya genelinde 3 günde 220 milyon dolara ulaşan bu film serisi için karamsar konuşmak henüz yersiz. İlk filme gelen tepkiler çoğunlukla olumlu. Seyirciler yeni karakterleri benimsemiş gibi görünüyor. Ayrıca – hafif spoiler – serinin devam filmlerinde, Harry Potter serisinden hatırladığımız bazı olaylara daha da yaklaşacağımız ortada. Bu da ilgiyi ister istemez arttıracak. Ben de merakla izlemeye devam edeceğim…

Bu arada film Türkiye’de Dağ 2 ve İkinci Şans filmlerinin gerisinde, haftanın en çok izlenen üçüncü filmi olmuş. 147 binlik seyirci sayısı son Harry Potter filmi Deathly Hallows Part 2 ile neredeyse aynı, Half Blood Prince hariç diğer tüm filmlerin gerisinde.

Ben dâhil çoğu Pixar hayranının “eski aile fotoğraflarından çıkarılan, kimsenin hatırlamak istemediği sorunlu akraba” muamelesi çektiği bir film serisi var: Cars.

Serinin ilk filmi, Pixar’ın “altın çağı” olarak kabul edilen dönemin tam ortasında çıkmıştı: Finding Nemo ve The Incredibles’tan sonra; Ratatouille ve WALL-E’den hemen önce. Cars’ın bu filmlerin yanında vasat kaldığı çok çabuk anlaşıldı. Ancak stüdyo bu filmden bir seri yaratmak konusunda ısrarcı oldu.

Resmi olarak kimse söylemese de, sebebini az çok tahmin edebiliyoruz: Disney’in “erkek çocuklara” pazarlayabileceği bir markaya ihtiyacı var ve bu serideki “araba” karakterlerini meyveli yoğurttan diş macunlarına, sırt çantalarından mısır gevreğine, aklınıza gelebilecek her şeyin üzerinde kullanabiliyor.

Dolayısıyla Cars 3’nin varlığı bizi hiç şaşırtmasa da, yeni yayınlanan teaser fragmanı, açıkçası biraz şaşırttı. Tahmin ettiğimizden daha… karanlık ve yetişkin mi desek? “Travmatik bir sakatlığın ardından hayattaki varoluş amacını sorgulayan eski sporcu” tadı mı aldık yoksa? İzleyin ve kendiniz karar verin.

Dün bahsetmiştim. En sevdiğim komedyenlerden biri olan Kristen Wiig geçtiğimiz hafta konuk sunucu olarak yeniden Saturday Night Live sahnesindeydi. Bu bahaneyle en sevdiğim Wiig karakterlerini yeniden ziyaret ettim. YouTube’ta inanılmaz bir Saturday Night Live arşivi var ve muhtemelen bir noktada hepsini paylaşacağım; ancak bugün bu klasikle başlıyorum: Flört uzmanı Rebecca Larue! “I’m just listening to you. I’m just really hearing you.”