La La Land / 2016, 126 dk
Ne kadar materyalist, realist ve dünyevi bir karaktere sahip olursanız olun, bazen öyle bir film, öyle bir kitap, öyle bir şarkı çıkar ki karşınıza, bütün duvarlarınız iniverir; beyninizin yıllardır kullanılmayan romantik sinir uçlarında beklenmedik bir karıncalanma oluşur, kalbinizin vücudunuza yabancılaştığını hisseder, kendi kendinize sorarsınız: “Bana ne oluyor?”
An itibariyle Oscar tahmin listelerinin en üst sırasında yer alan La La Land, bende böyle bir etki yarattı.
İlk sahneden son sahneye kadar perdeden taşan müzikal coşkusu ve anlatılan aşk hikâyesinin – çok basit bile olsa – tadı damakta kalan melankolizmi, bana şu anda gerçekten çok saçma şeyler yazdırtıyor!
“Müzikal drama” kategorisine oturtabileceğimiz filmin konusu basit; gerçekten basit: Hollywood’da kariyer edinerek bir hayat kurmaya çalışan iki gencin son derece romantik ve sinematik bir şekilde kesişen yollarını anlatıyor La La Land. Ancak bu sade hikâye, yönetmen Damien Chazelle’in (Whiplash) klasik Amerikan müzikallerini modern anlatım teknikleriyle buluşturan vizyonuyla, bambaşka seviyelere yükseliyor. Duygusal açıdan hassas noktalarınızı uzmanlıkla manipüle eden, hangi yönden bakarsanız bakın yakışıklı, kalbi yüksek sesle atan bir film çıkıyor ortaya.
Filmin Oscar Ödülleri’nde büyük bir zafere doğru ilerlediğini tahmin etmek zor değil. Bildiğimiz gibi, Hollywood kendisini anlatan filmleri ödüllendirmeye bayılır zaten (En İyi Film Oscar’ını kazanan son 5 filmden 3’ü, doğrudan Hollywood emekçilerinin dramları ve kahramanlıklarıyla ilgiliydi). Emma Stone’un da – Jennifer Lawrence gibi – En İyi Kadın Oyuncu ödülüne çok genç yaşta uzanan “it girl” kadrosuna alınacağı neredeyse garanti.
Ancak bu filmin kaçınılmaz Oscar yürüyüşünden bahsederek, materyalizme yeniden esir düşmesek mi acaba? Çünkü tüm ödüller / eleştirmenler bir yana, gerçekten tüm gençlerin ve genç çiftlerin salonları dolduracağı, nice ilk flörtün, ilk el ele tutuşmaların yaşanacağı, özel bir film La La Land. Ya da şu anki gereksiz romantik ruh halimle ben öyle hayal ediyorum! Birkaç ay sonra sağda / solda / her yerde bu filmi görmeye başladığımızda ulaşacağımız kaçınılmaz tiksinti duygusu gelene kadar, bu hali bozmasak mı lütfen?
Geri bildirim: GÜNLÜK DOZ: 25 Kasım Cuma | Anlayan Adam.·