Moonlight / 2016, 110 dk
Açıkçası son yıllarda daha da sık görmeye başladığımız “bakın, siyah / Yahudi / eşcinsel olduğu için nasıl mağdur oldu!” filmlerinin, bu azınlıkların mücadelesine nasıl bir fayda sağladığını sorgular hale geldim. Birtakım toplumsal yaraları temizlemek ve kolektif bilinci değiştirmek için, ağdalı dramatizasyonlara değil de, seyirciye empati yaptıran gerçekçi ve evrensel hikâyelere daha çok ihtiyacımız var gibi geliyor.
Avrupa galasını BFI Londra Film Festivali’nde yapan Moonlight, bu modern yaklaşımı benimseyen filmlerin çok iyi bir örneği. Siyah bir mahallede büyüyen ve cinsel kimliğini yeni yeni keşfeden Chiron’un hikâyesini, çocukluğu, gençliği ve yetişkinliğinden birer kesit olmak üzere üç bölümde izliyoruz.
Ancak Chiron’un derdi siyah olmak veya cinsel kimliğini sorgulamak değil: farklı olmak ve yalnız olmak. Kim olduğunu keşfetme sancıları, bunun getirdiği korkular, bastırılamayan bir utanç duygusu… Benzer duyguları hayatımızın bir noktasında hangimiz yaşamadık?
Moonlight’ın başarısı, Miami Liberty City’de yaşayan bir gencin aslında belki de sizinkine hiç benzemeyen hayat yolculuğunu, “ya ben olsaydım?” dedirten bir gerçeklik ve samimiyetle anlatmasından geliyor.
İçten senaryosu, senaryoyu çok iyi anlayan tutarlı yönetimi ve seyirciyi adeta baş karakterin beynine yerleştiren sinematografisi ile şüphesiz bu yılın iyilerinden. Ayrıca Naomie Harris, Mahershala Ali ve özellikle genç oyuncular Alex Hibbert ve Ashton Sanders’ın performansları da bir köşeye yazılmalı.
Geri bildirim: “LA LA LAND” İÇİN BİR AĞIT | Anlayan Adam.·