Her şey bitti derken çıkagelen sekizinci hikâye! İngiliz yazar J. K. Rowling, 2007 yılında “Harry Potter’ın devamını yazmayı düşünmüyorum” demişti. “Harry Potter’ın devamı”, tiyatro olarak geldi! İki bölümlük tiyatro oyununu, Londra’daki ön gösterimlerinde izleme şansı buldum… Spoiler içermez.
İlkgençliğimin büyük bir bölümünü azılı bir Harry Potter hayranı olarak geçirdiğimi itiraf etmekten çekinmiyorum. Niye çekineyim? Zaman beni haklı çıkardı! Harry Potter’ın bugün bini bir paraya satılan romantik-erotik-distopik-alayına-isyan kitap serilerinden biri olmadığını hepimiz kabul ediyoruz sanırım. J. K. Rowling’in “genç büyücüsü” popüler kültürün gelip geçici heveslerinden biri olarak kalmadı; 2016 yılında hala ayakta ve hala heyecan verici.
Harry Potter serisi bu kalıcılığını, materyalin zenginliği ve zamansızlığının yanı sıra, bir şeye daha borçlu: Başarılı franchise yönetimi. Muazzam pazarlama gazıyla parlak başlangıçlar yapan nice film/kitap serisinin aynı hızla uçurumdan aşağı yuvarlandığına kim bilir kaç kere şahit olduk? Rowling ve yapımcı şirket Warner Bros., sekiz film boyunca kaliteyi düşürmeyerek, filmler tamamlandıktan sonra da Amerika ve Avrupa’da açılan tema parkları ve stüdyo turlarıyla hayranların ilgisini canlı tutarak, aslında Hollywood’da neredeyse imkansız olan bir şeyi başardılar: Yaşlanmadılar.
İşte bu yüzden, Rowling “bir tiyatro projesi” üzerinde çalıştığını 2013 yılında ilk açıkladığında çok da şaşırmamış, muhtemelen bildiğimiz hikayenin bir kısmını müzikal/sahne şovu olarak yorumlayacaklarını tahmin etmiş, ve bunun da seriye olan ilgiyi canlı tutmak için makul bir adım olduğunu düşünmüştüm.
2015’teki resmi duyuru her şeyi değiştirdi. Harry Potter and the Cursed Child, sekizinci hikâyeydi. Orijinal serinin tamamlandığı yerden, bildiğimiz ve sevdiğimiz karakterlerin yeni maceralarını anlatıyordu. Rowling’in “yazmayacağım” dediği devam kitabıydı.
SEKİZİNCİ HİKÂYE!
Öncelikle şunu belirteyim: Bu yeni girişimi bir “para kazanma aracı” olarak etiketleyen, “seriyi mahvediyor, çok gereksiz!” tayfasına katılamıyorum. Bunun iki sebebi var: Birincisi, Rowling’in gerçekten daha fazla paraya ihtiyacı yok! İkincisi, yedi kitaplık seri zaten kendi içinde tamamlanarak sona erdiğinden, istemeyen kimse sekizinci hikâyeyi okumak zorunda değil. Zaten bu hikâyeyi, “bu karakterlerle ve bu dünyada birazcık daha vakit geçirmek isteyenler için küçük bir bonus” olarak değerlendirmek en sağlıklısı.
Spoiler vermeden konuyu şöyle özetleyelim: Cursed Child, tam olarak Deathly Hallows’un kaldığı yerden, Harry ve Ginny Platform 9 ¾’te çocuklarını Hogwarts’a uğurlarken başlıyor. Birinci sınıfa yeni başlayacak olan Albus Severus, yeni girdiği okul ortamında Potter soyadının getirdiği büyük beklentilerin altında kalma endişesi taşıyor. Harry ise, bir yandan iyi bir baba olmadığı kaygısıyla boğuşurken, diğer yandan da geçmişte kaldığını düşündüğü bazı travmalarla yeniden yüzleşiyor. Hikâye, iki jenerasyon cadı ve büyücüyü bir araya getiriyor: Harry, Ron, Hermione, Ginny, Draco ve orijinal seriden tanıdığımız pek çok sürpriz karakterin yanı sıra, olay örgüsünün önemli bir kısmı Harry Potter’ın oğlu Albus Severus Potter ve Draco Malfoy’un oğlu Scorpius Malfoy üzerinden ilerliyor.
Harry Potter and the Cursed Child, afişte ve kapakta üç yazarın adını taşıyor: Elbette J. K. Rowling, ve onun orijinal hikâyesini tiyatro metnine dönüştüren Jack Thorne ve John Tiffany. Buna rağmen, orijinal seriyi bir fantastik edebiyat klasiğine dönüştüren “Rowling dokunuşu”, oyunun her sahnesinde rahatlıkla seçilebiliyor: Hikâyenin başında görüp unuttuğunuz ufak detayların en sonunda büyük önem kazanması, sürpriz ifşalar, bilmeceler ve yazarın zengin hayal gücüyle sınırları gittikçe genişleyen bir büyücülük dünyası… Üstelik aynı paraleller tematik olarak da gözlemleniyor: Çocukluktan yetişkinliğe geçerken yaşanan büyüme sancılarını, kim olduğumuzu belirleyen hayat tercihlerini, sevginin kötülüğü her zaman yeneceğini anlatıyor Rowling yine.
SİHİRLİ BİR TİYATRO DENEYİMİ
Yeni hikâyenin spoiler içeren detaylarını tartışmayı, kitaplaştırılmış versiyonu herkes okuduktan sonraya bırakıyorum. Ancak bu oyunu bir sahne performansı olarak da değerlendirmek ve ayrı bir paragraf açmak gerekiyor.
Oyun şu an için yalnızca Londra’da sahneleniyor. Alışılagelmedik bir uygulamayla, ayrı ayrı bilet almanız gereken iki ayrı kısımdan oluşuyor. İsteyen bir gün içinde arka arkaya iki oyunu birden, isteyen de iki kısmı iki ayrı gece izliyor. Toplamda beş saate yaklaşan bir performans sergileniyor. İki oyunun biletleri beraber satıldığından, ikinci oyuna gittiğinizde yine aynı koltukta ve aynı insanlarla beraber oturuyorsunuz. Dışarda hikâyenin sürprizlerini anlatarak kimsenin heyecanını kaçırmamanız için, salon çıkışında herkese #KeepTheSecrets (“sırları sakla”) yazan rozetler dağıtılıyor (en azından bizim katıldığımız ön gösterim seanslarında dağıtıldı).
Hayal edebileceğiniz gibi, sahnede, gözlerinizin önünde pek çok “sihir” yapılıyor. Asalardan fırlayan büyüler, Cisimlenen, uçan, ve hatta biçim değiştiren karakterler, ağzınızı açık bırakıyor! Sürekli mekan değiştiren hızlı olay örgüsü sebebiyle dekor mecburen minimalist olsa da, geliştirilen yaratıcı çözümler bu kısıtlamayı bir avantaja dönüştürüyor.
Harry Potter and the Cursed Child, bir tiyatro oyunu olarak çok iyi, “sekizinci Harry Potter hikâyesi” olarak tatmin edici, ancak “sekizinci kitap” olarak biraz hayal kırıklığı: 31 Temmuz’da raflarda yerini alan kitap sadece bir senaryo metni. Yayınlandığı için mutlu olsam da, tüm hayranların bu hikâyeyi bir görsel performans olarak deneyimlemesi için tez zamanda oyunun profesyonel kaydı yayınlanmalı… Ancak, muazzam bilet satışları nedeniyle, maalesef çok uzun yıllar boyunca gerçek olamayacak bir dilek bu.
Geri bildirim: SİNEMA: FANTASTIC BEASTS AND WHERE TO FIND THEM | Anlayan Adam.·