Eskiden “kim kazanacak” tahminlerimi yaparken pozitif bir çerçeveden bakardım. “Aslında şu favori ama belki bu kazanıverir,” diyerek, belki heyecanlı ve ilginç bir tören olur umuduyla, sürprizli seçimlerle doldururdum listemi.
Bu sene, son derece hayattan bezmiş biçimde, olabilecek en düz mantık seçimlerle hazırladığım listem, Oscar Boy’un Gold Diggers oyununda birinci oldu!
Aslında çok büyük bir başarı değil; çünkü bütün teknik ödülleri The Grand Budapest Hotel’e, bütün büyük ödülleri de Birdman’e yazsanız, kazananların çoğunu bilmiş oluyordunuz! (Kaçırdığım iki kategoriden biri olan En İyi Orijinal Senaryo da Budapest’e değil, Birdman’e gitti zaten.)
Kaçırdığım diğer kategori olan En İyi Animasyon’a gelelim. Big Hero 6 gayet güzel bir film ve kazanmasıyla problemim yok. Ancak 2006’dan bu yana (aday olduğu) her sene Disney veya Disney/Pixar filmlerine giden bu ödülün, bu sene hem gişede hem de eleştirilerde büyük başarı elde eden Dreamworks yapımı How to Train Your Dragon 2’ya gidebilme ihtimali heyecan verici değil miydi?
Benzer başarı elde eden ilk filmin 2010 yılında (aynı zamanda En İyi Film adayı olan!) Toy Story 3 karşısında şansı yoktu elbette, ama peki bu yıl? Hele hele favori gösterilen The Lego Movie yarıştan kopmuşken? Tekeli kırmak ve çeşitliliği kutlamak için büyük bir fırsat kaçtı gibi geliyor bana.
Tahmin oyunundaki başarıma rağmen, 2015 kişisel Oscar tarihimdeki en zayıf, en hatırlanmayası yıl oldu.
“Zamanı geldi!” bahaneleri, mesaj verme çabaları, stüdyo lobileri, siyaset ve bilumum dış faktörler olmadan, “hak edilmiş, gerçek galibiyet” kabul ettiğim tek ödül J. K. Simmons’ın kazandığı ödüldür, nokta.
Zaten Birdman sevmeyen gördüm, Boyhood sevmeyen gördüm ama Whiplash sevmeyen görmedim arkadaş. Yeni Türkiye’nin huzuru için Whiplash’e 400 milletvekili vermemiz lazımdı! Fırsatı kaçırdık!
Törenin kendisi ise, görkemli yapım tasarımına ve Neil Patrick Harris hakkındaki pozitif intibaımıza rağmen; bir hayli zayıf kaldı. Aslında “Harris iyiydi de, çevresi kötüydü” demek lazım belki: Harris komedyen değil, oyuncu; ve kendisi için yazılan esprilerin neredeyse tamamı birbirinden korkunçtu.
Normalde aramın iyi olmadığı Lady Gaga’yı ise, şarkı sırasında (komik biçimde) taklit etmeye çalıştığı İngiliz aksanına rağmen, çok çok sevdiğim The Sound of Music hatırına, tolere edebildim. Ama zaten o sekansın yıldızı da, finalde ayakta alkışlanan efsanevi Julie Andrews oldu.
Hiçbir En İyi Film adayının eli boş dönmediği ender yıllardan biri yaşandı. Buna karşılık, En İyi Film adaylığını ıskalayıp herhangi bir ödül kazanabilen sadece iki film vardı: Still Alice ve Interstellar. (Kısalar, Animasyon, Yabancı Dil ve Belgesel dallarının haricinde.)
Son dört yılda üçüncü kez, Hollywood’u konu eden bir filme En İyi Film ödülü verildi.
“Hasta veya sakat birini oyna, Oscar’ı kap” klişesi tekrarlandı.
Bu organizasyon hakkındaki karanlık, umutsuz fikirlerim çoğaldı.
Nispeten ucuz, sosyal yanları olan, yeni bir hobi arayışındayım; önerilerinizi bekliyorum.