Sinema hakkında bilmediğim, ne kadar uğraşsam da anlamadığım şeyler arasında bir numarayı, şüphesiz, “Wes Anderson’ın filmleri neden beğeniliyor?” sorusu işgal ediyor.
Bir filmin zerre kadar ilgi çekici olabilmesi için, gerçek dünyayla – az da olsa – ilişkilendirebileceğiniz karakterlere, veya umursayabileceğiniz bir olay örgüsüne sahip olması gerektiğini düşünmekte haksız mıyım?
Neredeyse bütün hikâyeleri “zengin ve eksantrik insanların eksantrik sorunları” şeklinde özetlenebilen, karakterlerinin tamamı uyuşuk, soğuk, tepkisiz, duygusuz, narsist ve tek renkli; heyecan verici hiçbir özelliğini göremediğim bu yönetmen niye bu kadar seviliyor?
Ama bir dakika! Şu dekoratif pastaları görmediniz mi? Ne kadar enteresan! Şu teleferik maketi ne kadar acayip! Çok enteresan! Hapishanedeki şu mahkûmlar ne kadar zeki, ve enteresan! Kızın yüzünde yara izi olduğunu gördünüz mü acaba? Çünkü işte o kısım gerçekten enteresan! Bu filmi Instagram’da mı çekmişler acaba? Tilda Swinton mı o?! AMAN TANRIM WES ANDERSON GERÇEK BİR VİZYONER.
Anderson’ın 2014 mastürbasyonu The Grand Budapest Hotel, aynı kanserin nostalji dozu artırılmış ve kıta Avrupası fetişizmine bulanmış versiyonu.
Vaktim az diyorsanız, iki dakikalık şu Saturday Night Live parodisini izleyebilirsiniz; aynı etkiyi bırakabilir.
10 üzerinden 1
Geri bildirim: OSCAR’A DOĞRU DÜŞÜNCELER | Anlayan Adam.·