Karanlık, rahatsız edici, her türlü etik ve ahlak anlayışından yoksun bir karakteri, tamamen ilgi çekici ve etkileyici bir anti-kahramana dönüştürmek ya bir AKP eseridir, ya da bir sinema başarısıdır.
55 yaşındaki senarist Dan Gilroy’un (The Fall, Real Steel) ilk yönetmenlik denemesi Nightcrawler (“Gece Vurgunu”) gerçek bir sinema başarısı.
Belirgin psikolojik sorunlara sahip, bir baltaya sap olamamış Lou Bloom (Jake Gyllenhaal), her yönüyle ürkünç bir karakter. Gülümseyişi tekinsiz, empati yeteneği sıfır, kurduğu cümleler büyük şirketlerin sinir bozucu kariyer seminerlerinden çalınmış gibi. Bloom’un hayatı, kaza ve suç vakalarının görüntülerini (“üçüncü sayfa haberleri”) haber kanallarına satan kamera ekipleriyle tanıştığı gece değişiyor. Ucuz bir kamera ve basit bir polis telsiziyle geceleri felaket avına çıkan Bloom, başarılı bir “işadamı” olma hayalini kovalamaya başlıyor.
Bloom’un en iyi, en şok edici, en çok reytingi alacak haberi çekebilme hırsının onu hangi yollara götüreceğini tahmin etmek zor olmasa da, çoğunlukla Gyllenhaal’un ikna edici performansı sayesinde, baştan sona heyecanla izleniyor Nightcrawler. Elbette, birden fazla katmanlı, yoğun eleştiri içeren senaryonun da payı büyük: Haber medyasının şiddete karşı duyarsızlaşmış, reyting için her türlü etik ve ahlaki değeri çöpe atan acımasız doğasının yanı sıra, büyük şirketlerdeki çalışma ortamının rekabetçiliği ve kariyer odaklı “plaza insanları” da hicvediliyor aslında.
2014 filmleri arasında kendine güvenen, sıkı tempolu, düşündürücü bir gerilim arayanlara, Locke ile beraber tavsiye edebiliriz.
10 üzerinden 8