Biyografik filmler hakkındaki görüşlerimi Mr. Turner yazısında belirtmiştim.
Orada nedenleriyle açıkladığım gibi, bu filmlere çok bayıldığım söylenemez. Ama gelin görün ki, Oscar ödülleri bu tür filmlere tapıyor adeta. Bu sene En İyi Film adaylığı için adı geçen filmlerin neredeyse yarısı biyografik özellikler taşıyor: Selma, The Imitation Game, Unbroken, American Sniper, Mr. Turner, Foxcatcher, ve elbette, The Theory of Everything.
Ünlü kuramsal fizikçi Stephen Hawking’in hayatını anlatan The Theory of Everything, maalesef klasik “biyografik film günahlarından” kaçamamış.
Çok satan popüler bilim kitapları ve insanoğlunun binlerce yıldır içinden çıkamadığı “Tanrı tartışmasına” yaptığı katkılarla, Stephen Hawking, ilgi çekici bir bilim ve kültür ikonu. Fakat The Theory of Everything, Hawking’in bilimsel kişiliği ile değil, özel hayatıyla ilgileniyor: Hawking, kendisini tekerlekli sandalyeye ve bilgisayarlı konuşma sistemine mahkûm eden o melun hastalığı ilerlerken, iki evlilik gerçekleştirmiş ve üç çocuğu var. Film, ilk eşi Jane Wilde Hawking’in hatıralarından uyarlanmış ve ağırlıklı olarak bu ilişkiye odaklanıyor.
“Koskoca Hawking’in hayatını bir aşk hikâyesine indirgemişler” gibi bir eleştiriye katılmasam da (ilişkiler de hayatın bir parçası ve film buna odaklanmayı seçiyorsa kime ne?) bunun uygulanmasındaki problemler maalesef rahatsız edici. Uzun bir ömrü iki saate sığdırma zorunluluğu, senaryonun kendi içinde tutarlı bir hikâye anlatmak yerine, “kişinin hayatındaki önemli anları arka arkaya sıralayan bir dizi skeç” olarak şekillenmesine sebebiyet veriyor.
Gerçek karakterin rızası alınarak çekilen bütün biyografik filmlerde olduğu gibi, burada da karakterler “peygamberleştiriliyor”. Stephen ve Jane, boşanmayla biten otuz yıllık evlilik hayatları boyunca belli ki birtakım hatalar yapmışlar – bütün insanlar gibi. Veya Hıristiyan bir ailede yetişen Jane ve agnostik / ateist düşüncenin önde gelen liderlerinden Stephen arasında bir gerginlik olduğu da aşikâr. Veya Jane’in Stephen’a destek olmak için eğitimini ve kariyerini ikinci plana aldığını da biliyoruz.
Bir aşk hikâyesinin iki tarafındaki karakterleri son derece ilginç ve gerçekçi yapacak bu motifler, filmde üstünkörü bir biçimde, neredeyse sadece “ima” ediliyor.
Bunun yerine izlediğimiz film, “havai fişekler altında Hollywood öpüşmeli”, dürüstlüğünden şüphe ettiğimiz, önceden belirlenmiş kontrol noktaları arasında koşturup duran (“Şimdi doktorasını tamamlayacak.” √ “Şimdi tekerlekli sandalye alacak.” √ “Şimdi kitap yazacak.” √ ) bir romantizasyon. Bilhassa ağlatmaya yönelik hatta.
Ferah görüntü yönetimi ve oyuncular Eddie Redmayne ile Felicity Jones’un iyi niyetli performansları durumu biraz kurtarsa da, The Theory of Everything, olabileceği film olmaktan çok uzak. Ateistler hadi bunu da açıklayın!
10 üzerinden 5
Geri bildirim: Gösterim tarihlerine dair mutsuz düşünceler | Anlayan Adam.·
Geri bildirim: 2015 Altın Küre Tahminleri | Anlayan Adam.·