Film festivallerini sevdiğimi daha önceden söylemiştim.
“Sinemaya gitmek” etkinliğinin hem zaman, hem de maliyet olarak “lüks” kabul edildiği bir dönemdeyiz. İzlemek istediği bütün filmleri “sinemada izlenecek film” / “internetten izlenecek film” şeklinde sınıflandıran süper arkadaşımın yılda yaklaşık üç kez sinemaya gittiğini düşününce, içim daha da kararıyor! İşte film festivallerinin kıymetini bu noktada anlıyorum: Aslında sinemada görmeyi planlamadığınız sıra dışı bir filmi, meraklı ve nitelikli bir seyirci kitlesiyle sinema salonunda “deneyimlemek”, artık yalnızca festivallerin sunabildiği bir fırsat.
TÜRSAK Vakfı’nın düzenlediği 17. Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali’ni de, benzer pozitif düşüncelerle karşılıyorum elbette. (Bu festivalin ekibinde yer aldığımı bu noktada belirteyim. Gizli reklam olmasın.)
Kendini “yılın son film festivali” olarak konumlandıran Randevu İstanbul, 2014 programında son derece maceracı bir seçkiyle karşımıza çıkıyor. “Maceracı” diyorum, çünkü Randevu İstanbul güvenli oynayan bir festival değil: Genç yönetmenlerin ilk filmlerine, hızlı gelişen Macaristan sinemasına, insan hakları temalı belgesellere ayrı bölümler açan, heyecan verici sinema keşiflerine teşvik eden, özgün bir festival.
Festivalin dikkat çeken filmleri arasında 2011’in sürpriz Fransız hiti The Intouchables’ın ekibinden çıkan Samba (Hayatımın Şansı) yer alıyor. Filmin oyuncu kadrosu Avrupa popüler sinemasının rüya takımı adeta: Intouchables’ın yıldızı Omar Sy, Lars von Trier’in ilham perisi Charlotte Gainsbourg ve A Prophet ile tanıdığımız Tahar Rahim (resimdeki üçlü).
Kristen Stewart, Twilight sonrası kariyerini yeni baştan çizme yolunda bu yıl önemli adımlar attı. Bunlardan ilki, başrolünde oynadığı, Guantanamo kampının rahatsız edici gerçeklerini gözler önüne seren, Camp X-Ray. Başrolleri Juliette Binoche ve Chloé Grace Moretz ile paylaştığı Clouds of Sils Maria ise, sinema endüstrisi ve yaşlanmak üzerine, düşündürücü bir drama.
Game of Thrones’un Jaime Lannister’ı Nikolaj Coster-Waldau Oscarlı yönetmen Susanne Bier’in A Second Chance (İkinci Bir Şans) filmiyle, Doctor Who’dan David Tennant ve “Kayıp Kız” Rosamund Pike What We Did on Our Holiday (Aile Boyu Tatil) ile, Downton Abbey’nin yaşlı kontesi efsanevi İngiliz oyuncu Maggie Smith ise My Old Lady (Beklenmedik Yabancı) filmiyle festivalin yıldızlarla dolu Gala İstanbul bölümünü şenlendiriyorlar.
Ödül sezonu meraklıları, geçen hafta açıklanan Independent Spirit Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu adayı olan André Benjamin’in Jimi Hendrix filmi Jimi: All Is By My Side, ve Japonya ve Etiyopya’nın iddialı Oscar aday adayları The Light Shines Only There (Hayat Onunla Güzel) ile Difret’i (Cesaret) kaçırmamalı.
Yeni keşiflerden gözü korkmayanlara ise naçizane tavsiyelerim, etkileyici görselliğiyle dikkat çeken Bulgaristan / Romanya filmi Viktoria, “hafiften erotik bir deneysel gerilim” olarak tarif edilen Thou Wast Mild and Lovely (Öyle Zarif ve Güzeldin ki), ve on parmağında on marifet Viggo “Aragorn” Mortensen’in Fransızca oynadığı Far From Men (İnsanlıktan Uzakta) olabilir.
Burada saydığım veya sayamadığım-fakat-acayip-merak-ettiğim tüm filmleri görmem mümkün olmayacak belki, ama Randevu İstanbul’un diğer film festivalleri arasındaki iyi niyetli ve vakur duruşunu takdir etmem için bu kadarı da yeterli.
Gerçekten reklam kokan bir yazı oldu ama özünde samimi olduğumu söylemem gerek.