SİNEMA: GONE GIRL

GoneGirlÜslubuna aşırı hayran olmasam da, en azından bir üslup sahibi olduğu için, takdir ettiğim bir yönetmen David Fincher. Filmografisi, belki Se7en ve Fight Club’ın gölgesinde kalmış olsalar bile, kendi çaplarında hala hatırlanan pek çok sağlam filmle dolu.

Gone Girl, yönetmenin 2008’deki The Curious Case of Benjamin Button’dan bu yana en ticari işi diyebiliriz. Başrolünde Ben Affleck’in oynadığı bir popüler roman uyarlamasından bahsediyoruz sonuçta. Gerçekten de, “Fincher tarzının” nispeten alçak sesle kullanıldığını gözlemlediğimiz film, yönetmenin Amerikan gişesinde en çok kazandıran işi oldu.

Bir sabah evden çıkan Nick (Affleck), döndüğünde evde bir tuhaflık sezer ve karısı Amy’nin (Rosamund Pike) kaybolduğunu fark eder. Polisin ve medyanın da dâhil olmasıyla olay büyür ve Nick, kendini suçlayıcı spot ışıklarının altında, bütün ülke tarafından sorgulanırken bulur.

Kendini baştan sona merakla izleten Gone Girl, sürükleyicilikte kazandığını, ikna edicilikte yitiriyor.

[SPOILER]

Filmin “büyük sürprizi”, henüz ortasındayken geliyor. Başından beri dış ses olarak dinleyip gerçekten cinayete kurban gittiğine “inandırıldığımız” kayıp kız Amy’nin, aslında sapasağlam dolaştığını; her şeyin (kendisini aldatan) Nick için hazırlanmış, psikopat bir intikam planı olduğunu anlıyoruz.

Kesinlikle eğlendirici olmakla beraber, bu açıklamanın sakil durmasına sebep olan iki nokta şu: Birincisi, Nick’in suçlu olabileceğine filmin başından beri bir an bile inanmıyor olmamız. Kendisini kötü veya gizemli gösteren bütün senaryo öğelerine rağmen, Affleck’in mahcup ve sempatik oyunculuğu, bu karanlık şüpheyi taşıyabilecek sıklette değil.

İkincisi, Harvard mezunu, kontrollü, mükemmel kadın Amy’nin gerçek bir ruh hastası olmasının arkasında yatan nedenlerin tatmin edici bir şekilde açıklanmıyor oluşu. Filmin ortasında gelen harika “cool kadın” konuşması, Nick’in sadakatsiz bir koca olması, ailesinin Amy üzerindeki olağanüstü hayalci beklentileri ve bu beklentileri karşılayamama endişesi gibi motifler, Amy’nin niye intikam almak isteyebileceğini açıklıyor ama, canını sıkan herkesin niye korkunç şekillerde ölmek zorunda olduğunu söylemiyor. İkisi arasında büyük bir aralık var ve karakterin eksantrik tabiatı, kafamızda bu aralığı kapamamız için yeterli değil.

[/SPOILER]

Senaryonun sunduğu suni ve eğreti diyaloglara rağmen unutulmayacak bir karakter yaratan Rosemund Pike’ın performansı bir yana, filmin sonunda, izlediğimiz şeyin tam olarak ne olduğunu anlayamamanın verdiği kafa karışıklığı kalıyor geriye: Gone Girl bir medya taşlaması mı? Bir evlilik alegorisi mi? Feminist bir mesaj mı var? Gerçekten bilemiyorum.

10 üzerinden 6

One response to “SİNEMA: GONE GIRL

  1. Geri bildirim: 2015 Altın Küre Tahminleri | Anlayan Adam.·

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s